Lübnan Amerikan Martı ile İsrail Çekici Arasında: Ordu Nerede Duruyor?

Lübnan hükümeti, geçen Ağustos ayında silahın yalnızca devletin elinde olmasını sağlama kararı aldı ve üçlü bir zorlukla karşı karşıya: artan Amerikan baskıları, silahsızlanma kararına karşı silahlı gruplardan gelen reddiye ve ateşkes anlaşmasının ihlalleri. Bu zor üçgen, Lübnan'ı ulusal egemenlik açısından gerçek bir teste tabi tutuyor.
Bir yandan, Amerika Birleşik Devletleri Lübnan'ın "hiçbir şey yapmadığını" iddia ederken, Lübnan tarafı ordunun İsrail lehine sınır koruyucusu olmayacağını savunuyor. Bu denklem, Lübnan ordusunun uluslararası ve bölgesel rolüne dair derin bir sorunu yansıtıyor.
Ateşkes anlaşmasının ihlalleri, resmi verilere göre 4500'ü aşan sayıda, krize başka bir boyut ekliyor. Berri'nin açıklamalarına göre Lübnan anlaşmaya bağlı kalırken, İsrail ihlallerine devam ediyor ve işgal altındaki Lübnan tepelerinde varlığını genişletiyor.
Silahsızlanma kararı, özellikle Hizbullah ve Amal Hareketi'nden gelen belirgin itirazlar ışığında, uygulanabilir bir plan olmaktan çok siyasi bir beyan gibi görünüyor. Bu durum, Lübnan ordusunu hükümet kararlarını uygulama görevi ile iç istikrarı koruma gerekliliği arasında son derece hassas bir konuma yerleştiriyor.
Lübnan'ın bugün karşılaştığı en büyük zorluk, uluslararası baskılar ile ulusal çıkarlar arasında denge kurmaktır; zira son savaşın etkileri hala toplumsal hafızada canlı. Silahsızlanma kararı, hükümet kararından çok ulusal bir uzlaşma gerektiriyor, özellikle de hala devam eden güvenlik zorlukları göz önüne alındığında.
Lübnan denklemi karmaşık kalmaya devam ediyor: korunması gereken ulusal egemenlik, göz ardı edilemeyecek uluslararası baskılar ve pratik çözümler gerektiren siyasi ve güvenlik durumu. Lübnan'ın bu çıkmazdan kurtulma başarısı, tüm tarafların ulusal çıkarları her şeyin üstünde tutma yeteneğine bağlı olacaktır.