Doha'daki İsrail Saldırısı: Egemenlikte Bir İhlal ve Uluslararası Sisteme Bir Meydan Okuma

Katar'ın yanıtı hızlı ve kararlı oldu; operasyonu "uluslararası terör" olarak nitelendirdi ve İsrail'i uluslararası platformlarda yargılamak için bir hukuk ekibi kurduğunu açıkladı. Bu tutum, Katar'ın yaşananların sadece bireylere yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda ulusal egemenlik kavramına ve Doha'nın arabuluculuk rolüne yönelik bir saldırı olduğunu anladığını yansıtmaktadır.
Olayın ardından yaşanan uluslararası öfke, küresel ruh halindeki bir değişimi ortaya koyuyor. İsrail'in geleneksel müttefiki olan ABD Başkanı Donald Trump bile, bu operasyonla ilgili "rahatsızlığını" ifade etmek zorunda kaldı; bu, iki ülke arasındaki ilişkilerde nadir bir gerginliğe işaret ediyor. Bu Amerikan tutumu, temkinli olsa da, İsrail'in tüm sınırları aşmasının, bölgedeki Amerikan çıkarlarını tehdit edebileceği konusunda bir endişeyi yansıtmaktadır.
Hukuki açıdan, İsrail saldırısının Birleşmiş Milletler Antlaşması ve uluslararası hukuku açıkça ihlal ettiğine dair güçlü kanıtlar bulunmaktadır. Ara bulucu bir devlette müzakere heyetini hedef almak, modern çatışmaları yöneten yazılı olmayan kuralların ihlali anlamına gelir; zira müzakere için ev sahipliği yapan ülkeler tarafsız ve dokunulmaz topraklar olarak kabul edilmektedir.
Gerçek çıkmaz, uygulama mekanizmalarında yatmaktadır. Mevcut uluslararası sistem, ABD'nin Güvenlik Konseyi'ndeki vetosu nedeniyle, İsrail'i etkili bir şekilde hesap vermeye zorlayamamaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail'in yetkisini tanımaması nedeniyle büyük engellerle karşılaşırken, Uluslararası Adalet Mahkemesi, siyasi gerçeklerle çelişen teorik bir seçenek olarak kalmaktadır.
Doha'da yaşananlar, İsrail'e yönelik uluslararası bakış açısında bir dönüm noktası olabilir. İsrail'in benimsediği "kendini savunma hakkı"na tolerans gösteren ülkeler, İsrail operasyonlarının tarafsız ülkelere yayılmasıyla bu tutumlarını gözden geçirmek zorunda kalabilirler.
Bu olayın yarattığı en büyük tehlike, uluslararası toplumun diplomatik arabuluculuk sürecine olan güvenini sarsmasıdır. Güvenli ülkeler müzakere heyetlerini koruyamazsa, gelecekte kim onları ağırlamaya cesaret edebilir? Bu soru, uluslararası diplomasinin temellerini tehdit etmekte ve bölgeyi saf güç mantığına geri döndürmektedir.
Doha'daki İsrail saldırısı, bölgesel politikada tehlikeli bir dönüşümü ortaya koymaktadır: toprak üzerindeki bir çatışmadan, uluslararası sisteme açık bir meydan okumaya geçiş. Şimdi meydan okuma, uluslararası toplumun bu tür davranışları caydıracak bir mekanizma bulup bulamayacağıdır; yoksa yalnızca gücün tek yasa olduğu yeni bir uluslararası sistemin doğuşuna mı tanıklık ediyoruz?