İsrail'in Yalnızlıkla Yüzleşmesi: Geç Kalınmış Bir Tanıma ve Netanyahu'ya Yönelik Eleştiriler
September 15, 202535 GörüntülenmeOkuma Süresi: 3 dakika

Yazı Boyutu:
16
Nadir ve derin siyasi anlamlar taşıyan bir adımda, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Gazze Savaşı'nın İsrail'i boğucu bir uluslararası yalnızlığa sürüklediğini kabul etti ve bunun kırılmasının yolunun "yoğun yatırım" yapmak olduğunu savundu. geleneksel ve dijital platformlar aracılığıyla medya ve propaganda etkisi. Ancak bu kabul, geç kalmış olsa da, İsrail'in dünyadaki imajının düşüşüne dair daha kapsamlı bir okuma ve içteki bu çıkmazdan sorumluluk tartışmalarına kapı açıyor.
Netanyahu, "Avrupa azınlıkları" ve "siyonizm karşıtı düşünceyi destekleyen ülkeler" gibi Katar'ı İsrail'in imajının düşüşünden sorumlu tutmaya çalışırken, krizin özünü kasıtlı olarak göz ardı etti: Gazze'de on binlerce kurban bırakan yıkıcı bir savaş ve hem Batı hem de Doğu'da eşi benzeri görülmemiş bir kınama dalgası başlattı. Başbakanın kendisi, ekonomik yaptırımların ve dış pazarların erimesinin tehlikesini kabul ederek, İsrail'in karşılaştığı şeyin yalnızca bir "propaganda kampanyası" olmadığını, aynı zamanda siyasi ve ekonomik projesinin temellerini sarsan yapısal bir kriz olduğunu biliyor.
Ancak kabulden daha tehlikeli olan, Netanyahu'nun krizi aşma planlarını açıklaması: öz-yalnızlığı artırmak, dış ticarete bağımlılığı azaltmak ve askeri sanayiye daha fazla yatırım yapmak, bu da "kale devleti" mantığını pekiştiriyor, uluslararası çevresinden kopuk ve varlığını sürdürmek için askeri güce dayanan bir yapı. Bu yönelim yalnızca ekonomik kuşatma kaygısını yansıtmıyor, aynı zamanda siyasi ufkun kapanmasını da gösteriyor; savaşın seyrine dair herhangi bir müzakere veya gözden geçirme konuşması yok.
Öte yandan, muhalefet lideri Yair Lapid, Netanyahu'yu İsrail'in statüsünü yok etmekle ve onu "üçüncü dünya ülkelerinden biri" haline getirmekle suçlayarak eleştiriler yöneltmekte tereddüt etmedi. Küresel ekonomiye yeniden entegrasyon üzerine kurulu bir siyasi alternatif çizmeye çalışan Lapid, olanların, başbakanın benimsediği "başarısızlık ve yalnızlık politikası"nın doğrudan bir sonucu olduğunu düşünüyor.
Ekonomik düzeyde ise, seksen ekonomistin tanıklığı, Gazze'nin doğrudan işgalinin İsrail'i boğucu bir mali krize sürükleyeceğini, askeri kayıplar ve Avrupa yaptırımları nedeniyle ortaya çıkacağını doğruladı. Bu uyarı yalnızca ekonomi ile sınırlı kalmıyor, aynı zamanda İsrail'in güvenilir bir Batılı müttefik olarak jeopolitik konumunu da etkiliyor; bu konum, uluslararası kamuoyunun baskısı altında yavaş yavaş eriyor.
Mevcut manzara, İsrail'i on yıllardır karşılaştığı en tehlikeli stratejik zorlukla yüzleşen bir varlık olarak ortaya koyuyor: artan uluslararası yalnızlık, içteki derin bölünme ve daralmaya doğru giden bir ekonomi. Netanyahu "propaganda direnişi"ne güvense de, rakipleri gerçek mücadelenin artık medya alanında değil, siyasi ve ahlaki meşruiyet alanında olduğunu biliyor. Bu alanda, İsrail'in imaj ve statü savaşını hızla kaybettiği görülüyor.
Netanyahu'nun yalnızlığı kabul etmesi, yalnızca siyasi bir dil sürçmesi değil, aynı zamanda İsrail'in uluslararası ifşaya girdiğinin açık bir ilanıdır; artık propaganda, Gazze Savaşı'nın yıkıcı etkilerini gizlemeye yeterli değildir. Netanyahu'nun benimsediği "kale devleti" mantığı ile Lapid'in savunduğu "açık devlet" vizyonu arasında, soru kalıyor: İsrail yalnızlık halkasını kırabilir mi yoksa stratejik bir yalnızlığa doğru sağlam adımlarla mı ilerliyor?